Ajanda Türkiye

3 murad han

                 MURÂD HAN-III




Babası.................... : İkinci Selîm Han

Annesi.................... : Nûr-Bânû Sultan

Doğumu.................. : 4 Temmuz 1546

Vefâtı...................... : 15/16 Ocak 1595

Tahta Geçişi............ : 22 Aralık 1574

Saltanat Müddeti..... : 20 sene 15 gün

Halîfelik Sırası........ : 77

Osmanlı sultanlarının on ikincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş yedincisi. Sultan İkinci Selîm Han’ın oğlu olup, 4 Temmuz 1546’da Nûr-Bânû Sultan’dan Manisa’nın Bozdağ yaylağında doğdu. Babasının şehzâdeliği zamanında Manisa’da değerli hocalar huzurunda tahsîl ve terbiye gördü. 1558 senesinde babasının Manisa sancak beyliğinden Karaman vâliliğine tâyin edilmesi üzerine, dedesi Kânûnî Sultan Süleymân tarafından Alaşehir sancak beyliğine tâyin edildi. Dedesinin vefâtı ve babasının tahta geçmesi üzerine Manisa sancakbeyliğine getirildi. Bu vazifesi sırasında kıymetli hocalardan askerî ve idarî bilgileri öğrendi ve İslâm ilimlerini tahsile devam etti. 15 Aralık 1574’de babası sultan İkinci Selîm Han’ın ölümü üzerine, Manisa’dan İstanbul’a giderek 22 Aralık 1574 gününe denk gelen Ramazân’ın sekizinci günü Osmanlı tahtına oturdu.

Sultan Murâd Han, tahta geçtikten on dört gün sonra, 5 Ocak 1575’de Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesini ziyaret etti ve kılıç kuşandı. Daha sonra dedelerinin ve babasının türbelerini ziyaret ederek saraya döndü.

Sultan’ın cülûsunu tebrik etmek için Venedik, Avusturya ve İran elçileri gelip hediyeler takdim ettiler. Venedik ile sultan İkinci Selîm zamanında yapılan sulh anlaşması yenilendi.

Sultan üçüncü Murâd Han tahta çıktığı sırada, İspanyolların himayesine girmiş olan Fas emiri Mevlâ Abdullah ölünce haleflerinden Abdülmelik, Osmanlı Devleti’ne sığınarak, tâbi olmak şartıyla, Fas tahtını istedi. Bunun üzerine dîvân-ı hümâyûn, Abdülmelik’i Osmanlı donanması ile Cezâyir’e gönderip, beylerbeyi Ramazan Paşa’ya yardım etmesi için ferman yazdı. Ramazan Paşa, Abdülmelik ile beraber on beş bin kişilik kuvvetle Fas üzerine yürüdü. Mevlâ Mehmed Mütevekkil altmış bin kişilik ordusuyla karşısına çıktı ise de önceden Abdülmelik tarafından gizlice elde edilen kumandanlar, askeri ile beraber Osmanlı ordusu tarafına geçince, Fas ordusu mağlûb oldu ve Abdülmelik Fas hükümdarı îlân edildi. Ramazan Paşa, yeni hükümdarın yanına bir mikdâr kuvvet bırakarak Cezâyir’e döndü. Abdülmelik yardımcı kuvvetler ile birlikte Merakeş’e çekildi. Devrik hükümdar Portekiz kralından yardım isteyince, bu teklifi bekleyen genç kral Don Sebestiano, üç yüz altmış top ve yaklaşık seksen bin kişilik bir ordu ile Tanca yakınlarında Afrika sahillerine çıktı. Papalık, Fransa ve İspanya’nın da desteklediği Portekiz ordusunu karşılamak vazîfesi, Dîvân-ı hümâyûn tarafından Ramazan Paşa’ya verildi. İki ordu Vâdi’s-Seyl ovasında karşı karşıya geldi. Ramazan Paşa’nın askerî dehâsı sayesinde Portekiz ordusu mağlûb edildi. Yirmi bin ölü, kırk bin esir bırakarak kaçan Portekizliler, sahilde bekleyen donanmalarına bindiler, ölüler arasında kralları, Portekiz’in en büyük asilzadeleri ve devlet adamları da vardı (4 Ağustos 1578). Diğer taraftan donanma ile kaçmaya çalışanlara da Sinân Reis büyük bir darbe vurdu. Bir çok Portekiz gemisi batırıldı. Vâdi’s-Seyl zaferi ile ele geçen muhteşem Portekiz hazînesinden ve 360 toptan başka, deniz zaferinden de çok ganimet elde edildi. Ramazan Paşa, savaş meydanında heyecandan ölen sultan Abdülmelik’in yerine Mevlâ Ahmed’i Fas sultânı îlân etti. Osmanlı Devleti’ne tâbi olan Mevlâ Ahmed, Osmanlı Devleti’nin tâkib ettiği siyâseti tâkib etti. Osmanlı Devleti, İspanyollara karşı Fas melikine yardım ederken, Tunus beylerbeyliğine bağlı Fizan sancak beyi Mahmûd Bey, bir keşif seferi yaparak Cad gölünün güneyine kadar indi. Güney Sahra’nın güneyinin büyük kısmı, şimdiki Nijer ve Çad devletleri topraklarının önemli birer parçası, Fizan sancağına bağlandığı gibi, daha güneydeki Bornu müslüman devleti de Osmanlı’ya tâbi oldu. Böylece Orta Afrika’daki Osmanlı hâkimiyeti onuncu meridyene kadar indi.

Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’da Portekiz ile muhârebe ederken, sultan Murâd Han, İran Safevî Devleti’nin, Osmanlı topraklarındaki yıkıcı ve bölücü faaliyetlerine karşı İran’a savaş açılmasını emretti. Serdâr-ı ekrem tâyin edilen vezir Lala Kara Mustafa Paşa, 5 Nisan 1578’de Üsküdar’daki ordugâha geçerek sefere çıktı. Yaklaşık yedi-sekiz bin yeniçeri ile sefere çıkan serdâra; yolda Diyarbakır, Erzurum, Haleb, Karaman beylerbeyileri kuvvetleriyle katıldılar. Kırım Han’ı ise Kafkasya üzerinden gelerek sefere iştirak edecekti. Ordu Konya’da iken Gürcistan hükümdarlarının, İran tâbiiyyetinden çıkıp, Osmanlı Devleti’ne bağlandıklarına dâir birer mektub geldi. 2 Temmuz’da Erzurum’a gelen serdâr, yirmi gün burada kaldıktan sonra, bir kısım kuvvetlerini Erzurum’un emniyeti için kalede bırakarak, Gürcistan içlerine doğru harekete geçti. Diğer taraftan Van beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa, Emir Han komutasındaki İran ordusunu mağlûb etti. Gürcistan’ın her tarafından Osmanlı hâkimiyetini kabul eden itâatnâmeler geliyordu. Altı Gürcü kalesi kolaylıkla zabtedildi.

Ardahan’dan Gürcistan’a giren Kara Mustafa Paşa, İran serdârı Tokmak Han ile Çıldır sahrasında karşılaştı. Osmanlı ordusu, şiddetle cereyan eden muhârebeden sonra parlak bir zafer kazandı (9 Ağustos 1578). Bunun üzerine Safevîlere tâbi olan Gürcistan kralı Davut, başkent Tiflis’i Osmanlı fethine açık bırakıp, İran’a kaçtı. Gürcü prenslerinden bâzıları, Osmanlı Devleti’ne tâbi oldular. 24 Ağustos’da hiç bir mukavemetle karşılaşmayan Osmanlı ordusu, Tiflis’e girdi. Tiflis, eyâlet merkezi hâline getirilerek derhâl îmâr edildi. Beylerbeyi olarak, Kastamonu sancakbeyi Mehmed Paşa tâyin edildi. Bu sırada Koyun geçidi mevkiinden Kür nehrini geçen Tokmak Han, Çıldır hezimetinin acısını çıkarmak için, bölgeye yayılmış olan hayvanları gasb etti. Serdâr Mustafa Paşa Tokmak Han’ın Türk müfrezeleriyle yaptığı savaşları kazanması üzerine, Özdemiroğlu Osman Paşa komutasında bir orduyu, Koyun geçidine gönderdi. Burada yapılan muhârebede, İranlılar ağır şekilde mağlûb edildi. Kaçanlar Konak nehrini geçerken köprünün yıkılması üzerine düşüp boğuldular (9 Eylül 1578).

Serdâr-ı ekrem, sefere devam ederek Şirvan üzerine yürüdü. Buranın merkezi olan Semahı ele geçirilerek Demirkapı, eyâlet merkezi yapıldı. Şirvan eyâletine, Diyarbakır beylerbeyi Özdemiroğlu Osman Paşa tâyin edildi ve serdâra ekrem Kara Mustafa Paşa, kışın yaklaşması üzerine geri döndü.

Zayıf kuvvetler ile Şirvan muhafazasında kalan Özdemiroğlu Osman Paşa, Lala Mustafa Paşa’nın ayrılmasını müteâkib, Safevî hükümetinin Şirvan’ı geri almak için hazırlıklarda bulunduğunu öğrenince, beylerbeyi Kaytas Paşa’yı Ereş’te bırakarak kendisi Şemahı’yı tahkim etti. Çok geçmeden eski Şirvan vâlisi Aras Han, Semahı üzerine yürüdüğü gibi Karabağ hâkimi İmam Kulu Han da Ereş’i muhasara etti. Muhârebeyi şehir dışında kabul eden Kaytas Paşa, üstün kuvvetler karşısında bozguna uğradı. Şehir zoptolunarak sünnî halk kılıçtan geçirildi. Ereş’i müteâkib diğer Şirvan kasabalarının yağma ve tahribi başladı.

Özdemiroğlu Osman Paşa ise, 30 bin kişilik bir kuvvetle Semahı’yi kuşatan Aras Han karşısında şehri üç gün üç gece kahramanca müdâfaa etti. Safevî kızılbaş kuvvetleri çekilmek üzere iken Kalgay Adil Giray komutasındaki Kırım kuvvetlerinin baskını, kaleden de Özdemiroğlu’nun taarruzu neticesinde bozguna uğradılar. Aras Han tutulan esirler arasında idi. Âdil Giray bozgundan canını kurtaranların sığındığı ve Aras Han’ın otağının bulunduğu Kür üzerindeki adayı da basarak pek çok esir ve ganimet aldı. Ancak bu sırada İran kuvvetlerinin hezimet haberini alan velîahd Hamza Mirzâ ile vezir Mirza Selman, büyük bir ordu ile yetişerek Âdil Giray’ın kuvvetlerini bozdular ve Kalgay’ı esir ettiler. Bu durum karşısında, az sayıda muhafız ile dayanamıyacağını anlayan Özdemiroğlu, Demirkapı mevkiine çekildi. Şirvan’ı geri alan İran kuvvetleri, Tiflis’i ele geçirmek için harekete geçti ve 30 Mart 1579’da şehri kuşattı. Askerlerinin yarısının kaçmasına rağmen Tiflis muhafızı Mehmed Paşa, yanında kalan askeri ile açlığa, susuzluğu ve mühimmatsızlığa rağmen büyük bir kahramanlıkla kaleyi dört ay müdâfaa etti. 1 Ağustos 1579’da gönderilen yardımcı kuvvetlerin kaleye gelmesi üzerine, İranlılar Tiflis kuşatmasını kaldırdılar.

Diğer taraftan Dağıstan cephesinde Özdemiroğlu Osman Paşa ile Azak sancak beyi ve Kırım hanının kuvvetleri birleşti. Özdemiroğlu’nun teklifi üzerine Mehmed Bey Hazar denizinde ilk donanmayı kurmakla sadrâzam tarafından görevlendirildi. Böylece Osmanlı Devleti denizyolu ile İran’ın kuzeyini kontrol edecekti. Özdemiroğlu komutasındaki Osmanlı-Kırım kuvvetleri 11 Ekim 1579’da Şirvan üzerine yürüdü. Ordunun bir kolu Bakü şehrini kuşatarak ele geçirdi. Diğer kolu, ise İran Şirvan vâlisi Mehmed Han’ın kuvvetlerini mağlûb ederek, Kür nehrinin güneyine çekilmeye mecbur bıraktı. Özdemiroğlu daha sonra 23 Ekim’de Şemahî’ye girerek Şirvan’ı ikinci defa Osmanlı topraklarına kattı. Daha sonra Kür nehrini geçen Özdemiroğlu; Karabağ, Mugan, Kızılağaç’a kadar bütün kuzey Azerbaycan’ı itaat altına aldı. Ancak bu zaferlerden sonra Kırım Han’ı Mehmed Giray’ın, bütün ısrarlara rağmen Şirvan’da kalmayıp Kırım’a dönmesi ile Özdemiroğlu güç duruma düştü.

İran cephesinde savaş devam ederken, Sokullu Mehmed Paşa’nın ölümü üzerine yerine Arnavud Ahmed Paşa sadârete getirildi. Kafkas harekâtı sırasında Lala Mustafa Paşa’nın tavır ve hareketleri, Özdemiroğlu tarafından İstanbul’a bildirilince, Lala Mustafa Paşa serdârlıktan alınarak yerine Koca Sinân Paşa tâyin edildi. Sinân Paşa, 1580 baharında İran âeferine çıktı. Bu sırada ölen sadrâzamın yerine Lala Mustafa Paşa vekil-i saltanat ünvânı ile sadrâzam oldu. Ancak, üç ay sonra vefât etti (25 Ağustos 1580). Sadârete İran serdârı Koca Sinân Paşa getirildi. Sinân Paşa, Gürcistan’da teftişe benzeyen bir sefer yaptıktan sonra, kışın gelmesi üzerine Erzurum’a çekildi. Ertesi sene İran sulh istedi.

İran’ın sulh isteğine ve bunun için İstanbul’a elçi gönderilmesine aldanan sadrâzam Sinân Paşa, ordusuyla İstanbul’a döndü. Aslında İran’ın bölgedeki harekâtı devam ediyordu. Nitekim Safevî kuvvetleri karşısında Gâzi Giray kuvvetleri mağlûb olmuş, kendisi de esir düşmüştü. Safevîler bu muvaffakiyetle Şabran ve Kuba’ya kadar olan yerleri işgal ettiler. Bu vaziyet karşısında Dağıstanlılar da Osmanlılardan yüz çevirdiler. Çok güç bir durumda kalan Özdemiroğlu Osman Paşa, kuvvetlerini Demirkapı’da topladıktan sonra İstanbul’a adam gönderip vaziyeti anlattı.

Sultan Murâd Han Özdemiroğlunun gönderdiği haberleri dikkatle değerlendirdikten sonra, Sinân Paşa’nın gâfilâne hareket ettiğini ve yanlış bilgiler verdiğini anlayarak derhâl azletti. Yerine sadrâzamlığa getirdiği Ferhad Paşa’yı 60 bin kişilik bir kuvvetin başında İran üzerine sefere me’mur etti. Bu durumu öğrenen Safevî Gence beylerbeyi İmâm Kulu Han, bu kuvvetler gelmeden Özdemiroğlu’nun kuvvetlerini ezmek isteyip, 50.000 kişilik kuvvetiyle Şirvan ile Dağıstan arasındaki Samur ırmağının güney kıyısına gelerek, Bilasa ovasına indi. Burada üç gün üç gece süren savaş sonunda, Özdemiroğlu Osman Paşa büyük bir zafer kazandı. Meş’aleler yakılarak gece savaşıldığı için, bu savaşa Meş’aleler savaşı da denildi. Zafer haberi üzerine, Ferhad Paşa, Revan üzerine yürüyüp şehri feth ettikten sonra, Bakü’yü alıp asker yerleştirdi.

Meş’aleler savaşı Şirvan’daki Osmanlı hâkimiyetini kat’îleştirdi. Semahı kalesi yeniden inşâ ve tahkim edildi. Civardaki Gürcü melikleri hediyeler göndererek serdâra itaatlerini arzettiler. Bu arada üçüncü Murâd Han, İran seferinin başından beri orduya yardım hususunda gevşek davranan Mehmed Giray Han’ı cezalandırmasını Özdemiroğlu’ndan istedi. Yanına yeni Kırım hanı İslâm Giray’ı da alan Özdemiroğlu Osman Paşa, süratle gelerek Kefe üzerine saldıran Mehmed Giray kuvvetlerini bozguna uğrattı. Yakalanan Mehmed Giray îdâm olundu (23 Mayıs 1584). Kırım tahtına İslâm Giray’ı oturttuktan sonra İstanbul’a gelen Özdemiroğlu, ikinci vezir olarak dîvâna girdi ve 20 Receb’de (28 Temmuz 1584) sadrâzam tâyin edildi.

Osman Paşa’nın sadârete gelmesinden kısa bir süre sonra Kırım karıştı, öldürülen Kırım hanının oğulları, babalarının intikamını almak için harekete geçerek, yeni han olan amcaları İslâm Giray’ın üzerine yürüdüler. İslâm Giray yaralanarak kaçtı. Durumu öğrenen Sultan, Kırım’a bir ordu sevketti. Ordu kumandanlığına kendi isteği ile sadrâzam Özdemiroğlu getirildi. Kış olmasına rağmen 2 Kasım günü Osman Paşa karadan hareket etti. Donanmaya Sinop’tan binecekti. Kastamonu’ya geldiği sırada, Kırım mes’elesinin halledildiğini öğrendi ve gitmesine lüzum kalmadığından, orada kaldı. Osman Paşa, bir hatt-ı hümâyûnla doğu serdârlığına tâyin edildi. Bunun üzerine eyâlet vâlilerine Erzurum’da toplanması için tamimler gönderdi. Toplanan eyâlet askerleri ile Kastamonu’dan hareket eden Osman Paşa, 1 Ağustos 1585’de Erzurum’a vardı. 150.000 kişilik ordusuyla 7 Eylül’de Tebriz’i kuşatan Özdemiroğlu, 25 Eylül’de şehri beşinci defa fethetti. Kaleyi muhkem hâle getirip, içine yedi-sekiz bin kişilik bir muhafız kuvveti yerleştirdi. Bir süredir hasta olan Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Şenb-i Gazan’a geldiğinde rahatsızlığı arttı. Bu arada yanlış bir istihbaratla Özdemiroğlu’nun öldüğünü duyan Safevî velîahdı Hamzâ Mirza, 30.000 atlıyla gece baskını yaptıysa da başarılı olamayarak geri çekildi. Bir zafer daha kazanan Özdemiroğlu aynı gece vefât etti (30 Ekim 1585). Sadârete Mesih Paşa, serdârlığa ise Ferhad Paşa getirildi.

Ferhad Paşa hazırlıkları sür’atle tamamladıktan sonra, İran seferine çıktı. Sekiz-on aydan beri İran birlikleri tarafından muhasara edilen Tebriz’e yardım için giden Ferhad Paşa, buraya zahire ve on iki bin kişilik kuvvet bıraktı. Bu sırada İran şahı sulh isteyerek, elçi hey’eti gönderdi. Bu isteğin bir oyalama taktiği olduğunu anlayan Ferhad Paşa, her ihtimâle karşı durumu İstanbul’a bildirdi. İstanbul’dan gelecek cevâbı beklediği sırada, Gürcü beylerinden bâzılarının baş kaldırmaya başlaması üzerine Kars’a gelen Ferhad Paşa, 1588’de sultan üçüncü Murâd’ın kesin emri üzerine Gence’yi fethetti. Şehrin etrafına kale yaptırdı. Valiliğe Hadım Hasan Paşa tâyin edildi. Böylece bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti iyice yerleşmiş oldu.

İran harblerinin devam etmesi Osmanlı hazînesini zor durumda bırakmıştı. Bu yüzden, akçenin değeri düşürüldü. Böylece, askere dağıtılan maaş aynı olduğu hâlde dağıtılan paranın değeri, öncekinin yarısı nisbetinde idi. Bunun üzerine bâzı devlet adamları tarafından kışkırtılan yeniçeri ayaklandı. Düşük akçe basılmasında suçlu olarak baş defterdâr Mahmûd Efendi ile müsâhib Doğancı Mehmed Paşa görüldüğü için başları istendi. Bu, ocağın kuruluşundan beri yeniçerilerin saray basarak ilk defa kelle istemeleri idi. Sultan Murâd Han, sarayda savunma tertibatı alarak istenen kelleyi vermeyi reddetti. Fakat vezirler, Sultan’a istediklerinin âsilere verilmesi hususunda ısrar ettiler. Israrlar üzerine bu işte hiç kabahati olmayan Mehmed Paşa’yı âsîlere teslim etti. Ancak Sultan, âsîleri desteklediğini anladığı devlet erkânından, başta sadrâzam olmak üzere bir çoğunu vazifeden azletti. Bu isyânından sonra yeniçeri ocağı devlet işlerine karışmaya başladı ve muhteşem devletin yıkılmasında önemli roy oynadı.

İran savaşının Irak cephesindeki savaşlar, kuzeydeki kadar olmamakla beraber, Osmanlı üstünlüğü burada da devam etti. 1586’da Dînever, Muhammere, Şüster, Dizful bölgeleriyle Basra körfezinin kıyıları Osmanlı hâkimiyetine geçti. Bağdâd beylerbeyi Elvendzâde Ali Paşa, Dizful meydan muhârebesinde Safevîleri bozunca, Batı İran’da Şafiî mezhebindeki bölgeler, kabîleler, beyler birer birer gelip Osmanlı Devleti’ne itâatlarını bildirdiler. Böylece güneyden kuzeye Hûzistan, Lûristan, Kirmanşah, Ardeşen eyâletleri Osmanlı hâkimiyetine geçti. 30 Ekim 1587’de Irak cephesinde Çağalazâde Sinân Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Hemedan Safevî vâlisi Korkmaz Han emrindeki kuvvetleriyle Câmâsab çayı kenarında yaptığı meydan muhârebesini kazandı. Safevîlere ağır kayıplar verdirerek Korkmaz Han’ı esir etti.

Bu sırada Horasan’da hüküm süren sünnî Şeybânî hükümdarı Abdullah Han da Meşhed’i muhasara edip fethetti. Hindistan’daki Ekber Şâh’la da arası bozuk olan Şâh Abbâs üç ateş arasında kalınca, sulh istemek zorunda kaldı. Şâh Abbâs, yeğeni Haydar Mirzâ’yı bir elçilik hey’etiyle beraber sulh rehinesi olarak gönderdi. 14 Ekim 1589’da Ferhad Paşa tarafından Hasankale’deki umûmî karargâhda karşılanan Şehzâde, 28 Ocak 1590’da İstanbul’a geldi. Hey’et başkanı Mehdî Kulu Han, üçüncü Murâd Han tarafından kabul edildiğinde, Şâh Abbâs’ın bütün Osmanlı fütûhatını tanıdığını ve her iki devletin elinde bulunan yerlerin kendilerinde kalması şartıyla, sulh istediğini belirtti. Ayrıca Abbâs’ın, Osmanlı pâdişâhlarının, saltanat süren kulları arasında bulunduğunu söyledi. Yapılan sulh müzâkereleri neticesinde 21 Mart 1590’da İstanbul muahedesi imzalandı. Bu andlaşmaya göre İran, sünnî tebeasının mezheb hürriyetine saygı göstermekten başka, sünnî büyüklere dil uzatmamayı da kabul ediyordu.

Sultan üçüncü Murâd Han tahta geçtikten sonra, Avusturya ile eski muahede yenilenmişti. Fakat Bosna ve Macaristan sınırındaki Türklerin, Uskok isimli haydutların taarruzlarına mâruz kalmaları üzerine, Bosna vâlisi Telli Hasan Paşa, Avusturya’nın Hırvatistan topraklarına akınlar yaptı. Hrastoviçe, Gora ve Bihke’yi zapt ederek Petrine bölgesinde bir kale inşâ ettirdi. Bunun üzerine Avusturya imparatoru, İstanbul’a elçi göndererek sulhun Türkler tarafından bozulduğunu iddia etti ve verdiği vergiyi göndermeyeceğini bildirdi. Bu sırada Telli Hasan Paşa da Avusturya’nın savaş hazırlığı yaptığını bildirerek, İstanbul’dan yardım istedi. Bunun üzerine yardım için Rumeli beylerbeyi Kirli Hasan Paşa vazîfelendirildi. Yardım kuvvetlerinin geleceğini öğrenen Telli Hasan Paşa, askerî öneme hâiz Siska’yı kuşattı. Fakat İstanbul’daki sadâret değişikliği ve yeni sadrâzam Koca Sinân Paşa’nth yardımı iptal etmesi, Telli Hasan Paşa’nın mağlûbiyetine yol açtı. Neticede perişan bir şekilde geri çekildi.

Avusturya cephesi sınır hareketleri devam ederken, 26 Ocak 1593’de yeniçerilere özenen sipâhîler, üç ayda bir aldıkları maaşlarının geç verilmesini bahane ederek, isyân ettiler ve sadrâzam Siyâvuş Paşa ile başdefterdâr Emîr Paşa’nın öldürülmesini istediler, istedikleri para derhâl iç hazîneden gönderilerek dağılmaları istendi ise de yeniçerilere özendiklerinden, isteklerinde ısrar ettiler. Bunun üzerine sultan üçüncü Murâd; “Şu edebsizleri sürsünler, inâd ederlerse vursunlar” diye emredince, saray muhâfızlarının silâhlı mukabelesi karşısında, üç yüze yakın ölü veren sipahiler dağıldı. İkinci defa sadârete getirilmiş olan Siyâvuş Paşa, bu isyânın bastırılmasından sonra azledilerek yerine Koca Sinân Paşa getirildi.

İstanbul’da büyük bir üzüntüye sebeb olan Telli Hasan Paşa’nın mağlûbiyeti üzerine Sultan’ın istememesine rağmen, sadrâzam Sinân Paşa’nın ısrârı ile Avusturya’ya karşı on üç sene devam edecek harb ilân edildi. Serdâr-ı ekrem tâyin edilen Sinân Paşa, 29 Temmuz 1593’de sefere çıktı ve 4 Eylül’de Belgrad’a vardı. Sınır tecâvüzlerinde Avusturyalıların üs olarak kullandıkları Pespirim ve Palata kaleleri feth edildi. Sinân Paşa’nın gayesi, kışı Budin’de geçirip, ilkbaharda taarruza geçmekti. Fakat asker bunu istemeyince Belgrad’da kışlamaya mecbur kalındı. Böylece kapıkulu arasında disiplinsizlik başladı. Osmanlı ordusunun kışlamağa çekilmesini fırsat bilen Avusturya kumandanları, ordularını bir araya toplayarak İstolni-Belgrad kalesini muhasara ettiler. Budin beylerbeyi Sokulluzâde Hasan Paşa hemen yardıma koştu. Kanlı bir muhârebe sonunda Hasan Paşa kuvvetleri mağlûb oldu ve yaralı olarak Budin’e çekildi. Kış mevsimi olmasına rağmen durumdan istifâde eden İstirya vâlisi Teuffenbach; Fülek, Kekoc, Hollokoc kalelerini tahrip etti. Bâzı küçük kaleler düşmana teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Bu arada muhasara edilen Hatvan ve Estergon kaleleri iyi müdâfaa edildiği için, düşmana teslim olmadı.

Baharın gelmesi ile Sinân Paşa, 6 Nisan 1594’de harekete geçti. Büyük bir ordunun üzerlerine geldiğini öğrenen Arşidük Mathias ve Teuffenbach telaşlandılar. Sokulluzâde Hasan Paşa ve Sinân Paşazade Mehmed Paşa, Hatvan’ı kurtarmak için bu kale üzerine yürüdüler. İki ateş arasında kalacağını anlayan Teuffenbach muhasarayı kaldırıp, ağırlıklarını bırakarak kaçtı. Osmanlı ordusu tarafından 17 Temmuz’da Tata-Dotais ve 29 Temmuz’da Saint Martin kaleleri feth edildi. Arşidük Mathias, ordusuyla Tata kalesi civarında olduğu hâlde, Osmanlı ordusuyla karşılaşmaya cesaret edemedi. Ordu-yı hümâyûn 7 Ağustos’ta Türklerin Yanık dedikleri Raab kalesi önüne geldi. Viyana’nın anahtarı sayılan bu kale, Kanunî tarafından feth edildi ise de, tekrar düşmanın eline geçmişti. Muhasaranın başladığı sırada Arşidük Mathias, 100 bin kişilik ordusuyla Tuna’nın kuzey kıyısında bulunmasına rağmen, taarruza cesaret edemediği için uzaktan seyrediyordu. Osmanlı ordusu köprü kurarak karşı yakaya geçti ve büyük bir meydan muhârebesi başladı (13 Eylül 1594). Kesin Türk galibiyetiyle biten muhârebe sonunda düşman bozularak kaçtı. Düşmanın bütün ağırlıkları Osmanlı askerinin eline geçti. Bu mağlûbiyet Yanık kalesindeki müdâfîlerin moralini bozdu ise de kale iki hafta daha dayandı. 27 Eylül’de vire ile teslim oldu. Yanıkkale bir eyâlet merkezi yapıldı ve beylerbeyiliğine İşkodra sancakbeyi Osman Paşa tâyin edildi. Papa kalesi, Kırım hanının kuvvetleri tarafından feth edildi. Burası Sinân Paşa tarafından eyâlet merkezi yapıldı ise de, dîvân tarafından kabul edilmeyerek, sancak merkezine çevrildi. Sinân Paşa, 16 Ekim’de Komoron kalesini muhasaraya başladı. Fakat mevsim şartlarının ağırlaşması üzerine sekiz gün sonra muhasarayı kaldırarak, kışı geçirmek için, Belgrad’a çekildi. Bu sırada hıristiyan devletleri arasında Papa’nın manevî himâyesi altında mukaddes ittifak kuruldu (5 Kasım 1594). Papa, Erdel, Eflak ve Boğdan voyvodalarını da ittifaka sokarak, bağlı bulundukları Osmanlı Devleti’ne karşı isyân etmeleri için ikna etmeye çalıştı. Bir süre sonra bu voyvodalar da Sinân Paşa ve sadâret kaymakamı Ferhad Paşa’nın şahsî ihtirasları yüzünden, Osmanlı Devleti’ne karşı mukaddes ittifaka gizlice katıldılar. 13 Kasım 1594’de, Sinân Paşa Belgrad’da kışlarken voyvodalar fiilen isyâna başladılar. Eflak ve Boğdan’daki Türk ve rum azınlığın çoğunluğu kılıçtan geçirildi. Eflak ordusu, 1 Ocak 1595 günü İbrail kalesini muhasaraya başladı. Muhasaraya on altı gün dayanabilen kale komutanı Mehmed Bey, askeriyle çekilip gitmek şartıyla, teslim oldu. Eflak ordusu İbrail’i yakıp yıktı. 6 Ocak’ta Eflak voyvodası Mihail, Silistre’ye taarruz etti ise de sancakbeyi Mustafa Bey’in karşı taarruzu üzerine mağlûb olarak kaçtı.

Batı cephesinde isyânlar devam ederken, sultan üçüncü Murâd Han 15/16 Ocak gecesi vefât etti. Cenaze namazı Topkapı Sarayı’nda Helvahane önünde kılındıktan sonra Ayasofya Câmii yanındaki babası ikinci Selîm Han’ın türbesine defnedildi.

Sultan Murâd devrinde, Lehistan krallığı Osmanlı hâkimiyeti altına girdi. Devletin dış münâsebetleri daha iyi düzenlendi. İngiltere ile ilk defa temasa geçildi. Lübnan’da Derezîler, Yemen’de Zeydîler, Trablusgarb’da Mehdîlik iddiasında bulunanlar ile, Kiğı’da Şâh İsmâil yanlıları, ordunun seferde olmasını fırsat bilerek, isyân ettiler. Ancak isyânların hepsi bastırıldı.

Sultan üçüncü Murâd Han, Arabça ve Farsça’yı çok iyi bildiği gibi, İslâmî ilimlerin tamâmına vâkıf olup, bâzı ilimlerde mütehassısdı. Üçüncü Murâd Han tedbirli hareket eder, ifrattan ve küçük bir haksızlık yapmaktan çok sakınırdı. Şâir bir sultan olup Murâdî mahlasıyla şiirler yazmıştır, ikisinde Türkçe, ikisinde Arabça ve Farsça şiirlerinin toplandığı dört dîvân’ı vardır. Fütûhât-ı Sıyâm isimli tasavvufa dâir bir eser yazdığı rivayet edilir. Türkçe dîvânını Şemseddîn Sivâsî açıklamıştır. Dîvânlarındaki gazeller, şâir ve edipler tarafından açıklanarak yayınlanmıştır. Murâd Han, Halveti yolunun büyüklerinden Şeyh Şucâ’dan feyz almıştır. Ayrıca Nakşîbendîlerden Şeyh Şa’ban ile de sohbet etmiştir.

Devrinde Osmanlı Devleti en geniş sınırlara erişti. Üçüncü Murâd Han Osmanlı topraklarında pek çok bayındırlık eseri ile ilim, kültür ve san’at merkezleri inşâ ettirdi. Bu alanda ilk olarak Mekke’de Kâbe-i şerîf duvarlarını mermerden yaptırdı ve Harem-i Şerifin su yollarını temizletti. Medine’de bir medrese, mektep, zaviye ve büyük bir imâret yaptırdı. Harem-i Şerîf’de tamir ve kubbelerini kagir olarak inşâ ettirdi. Manisa’da ise, şehzâdelik döneminde câmi, medrese, imâret, tabhâneden meydana gelen Muradiye külliyesini, İstanbul’da Toptaşı Tımarhanesini yaptırdı. Topkapı Sarayı’nda da bir takım ilâvelerde bulundu. Sarayın etrafını çeviren duvarlar üzerine köşkler inşâ ettirdi.

DÜNYÂ OTURMA YERİ DEĞİLDİR!..

Hoş-hısâl ol bakmagıl sen herkesün güftârına
Kalbimi kıl bahr-âsâ gözle kim her kârı ne

Mâ’il-i câ vü haşem olma sebat olmaz ana
Zuhr-ı uhrâ kıl taleb bakma cihân etvârına

Cây-i süknâ olmadı pes bir rıbât-ı köhnedür
Bu cihânun her ki geldi kendi göçdi dârına

Zahir ü bâtında ma’mûr ol budur devlet sana
Ol mücâhid girmeyesin tâ ki dûzah nârına.

Açıklaması; “Güzel huylu ol! Sen herkesin sözlerine kanma. Kalbini deniz gibi geniş tut. Herkesin işinin ne olduğuna bak. Makamına ve maiyyetindeki adamlarına güvenme. Çünkü onlar geçicidir. Âhiret hayâtını iste. Dünyânın işlerine bakma. Dünyâ oturma yeri değildir. Sâdece köhne, geçici bir konaktır. Bu dünyâya her kim geldiyse, kendi yurduna göçtü. Maddî ve manevî ilimleri öğren. Sana büyük rütbe olarak bu yeter. Cehennem ateşine girmemek için çok çalış,”

Mekân senden tolu yâ Rab velîkin bî-mekânsın sen
Vücûdunla zaman memlû velîkin bî-zamânsın sen

Sen ol sultân-ı âlemsin tolar na’mân ile âlem
Cihânı var iden sensin velîkin bî-cihânsın sen

Senündür kuvvet ü satvet senündür izzet u nusret
Ayânsın cümleye şâha velîkin bî-ayânsın sen

Aceb kudret durur bu hâl aceb hikmet durur bu kâr
Beyân eyler seni eşya velîkin bî-beyânsın sen

Murâdî bil bu deryanın kenarın bulmadı kimse
Nazar ederse sana bil ki bahr-ı bî-gerânsın sen.

Açıklaması; Yâ Rabbî! Mekân senden dolu ama, sen mekândan münezzehsin. Zaman senin varlığınla dolu ama, sen zamandan da münezzehsin. Sen ol âlemin sultânısın, âlem senin ihsânınla dolu. Cihânı var eden sensin, fakat sen cihândan münezzehsin. Kuvvet ve güç, izzet ve nusret senindir. Sultânım, sen her ne kadar gizliysen de yine herkese aşikârsın. Bu iş garib bir hikmet, bu durum şaşılacak bir kudrettir ki, her şey seni ortaya çıkarır, fakat sen kelimelerle ifâde edilemezsin. Ey Murâd, bu denizin kenarına kimsenin erişemediğini bil. Sana bakarsa bil ki, sen uçsuz bucaksız bir denizsin.

Sultan Üçüncü Murâd Han Devri Kronolojisi

8 Ağustos 1575      : Osmanlı-Venedik barışının yenilenmesi.

1 Ocak 1577 : Osmanlı-Avusturya muahedesinin yenilenmesi.

30 Temmuz 1577   : Osmanlı-Lehistan muahedesinin imzalanması.

28 Nisan 1578       : Lala Mustafa Paşa’nın Şirvan ve Gürcistan seferine çıkması.

9 Ağustos 1578      : Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Çıldır zaferini kazanması.

24 Ağustos 1578    : Tiflis’in fethedilmesi.

9 Eylül 1578  : Koyungeçidi zaferinin kazanılması.

12 Eylül 1578 : Şirvan’ın fethedilmesi.

11 Kasım 1578      : Özdemiroğlu Osman Paşa’nın birinci Şemahı zaferini kazanması.

27 Kasım 1578      : Özdemiroğlu Osman Paşa’nın ikinci Şemahı zaferini kazanması.

27 Temmuz 1579   : Kars kalesinin temelinin atılması.

12 Ekim 1579        : Sadrâzam Sokullu Mehmed Paşa’nın ölümü.

13 Ekim 1579        : Ahmed Paşa’nın sadârete getirilmesi.

28 Nisan 1580       : Ahmed Paşa’nın vefâtı ile Lala Mustafa Paşa’nın Vekîl-i Saltanat ünvâniyle sadârete getirilmesi.

7 Ağustos 1580      : Lala Mustafa Paşa’nın vefâtı.

25 Ağustos 1580    : Koca Sinân Paşa’nın sadârete getirilmesi.

24 Aralık 1582       : Kanijeli Siyâvuş Paşa’nın sadârete getirilmesi.

29 Mart 1583 : İIk İngiltere sefirinin İstanbul’a gelmesi.

11 Mayıs 1583       : Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Meş’ale savaşını kazanması.

17 Aralık 1583       : Şehzâde Mehmed’in Manisa vâliliğine tâyin edilmesi.

28 Temmuz 1584   : Özdemiroğlu Osman Paşa’nın sadârete getirilmesi.

18 Aralık 1584       : Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Kırım isyânını bastırması.

23 Eylül 1585 : Tebriz’in teslim olması ile Azerbaycan’ın Osmanlı Devleti’ne ilhak edilmesi.

20/30 Ekim 1585   : Özdemiroğlu Osman Paşa’nın vefâtı.

15 Nisan 1586       : Siyavuş Paşa’nın ikinci defa sadârete getirilmesi.

1 Aralık 1586 : Hadım Mesih Paşa’nın sadârete getirilmesi.

8/9 Nisan 1588      : Mîmâr Sinân’ın vefâtı.

2 Nisan 1589 : Sinân Paşa’nın ikinci defa sadârete getirilmesi.

21 Mart 1590 : Osmanlı-İran sulh muahedesinin imzalanması.

1 Ağustos 1591      : Ferhad Paşa’nın sadârete getirilmesi.

4 Nisan 1592 : Siyâvuş Paşa’nın ikinci defa sadârete getirilmesi.

28 Ocak 1593        : Koca Sinân Paşa’nın üçüncü defa sadârete getirilmesi.

29 Temmuz 1593   : Sadrâzamın Avusturya seferine çıkması.

27 Eylül 1593 : Yanık kalesinin fethi.

6 Ocak 1595 : Erdel, Boğdan ve Eflak voyvodalarının isyânı.

15/16 Ocak 1595   : Sultan üçüncü Murâd Han’ın vefâtı.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Îzâhlı Osmanlı Kronolojisi (İ. H. Danişmend); cild-3, sh. 1

2) Büyük Türkiye Târihi (Y. Öztuna); cild-4, sh. 342

3) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-6, sh. 4253

4) Osmanlı İmparatorluğu Târihi (Z. Danışman)

5) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-3, sh. 1304

6) Rehber Ansiklopedisi; cild-12, sh. 317

7) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-3, sh. 111

8) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Zeyli (Atâî); sh. 372

9) Târih-i Selânikî; sh. 129 v.d.

10) Devleti Osmâniyye Târihi (Hammer); cild-7, sh. 24 v.d.

11) Zafernâme-i Sultan Murâd Han (Harîmî, Üniversite Kütüphânesi, T. Y. No: 2372)

12) Târihi Peçevî; cild-3, sh. 75

13) Künhul-ahbâr; vr. 387’a.

14) Münşeât-üs-selâtîn; cild-3, sh. 249



Bugün 11888 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol